Karantina sürecini evde yaşadığımız şu zorlu günlerde hepimiz çok yorulduk. Sokaklara sığdıramadığımız kocaman hayatlarımızı evlerimize sığdırıyoruz(!) Sığdırabiliyor muyuz? Zannımca aktif iş hayatlarımız ve akademik hedeflerimiz bize birşeyleri unutturdu. Özellikle kendimizle olan düşünsel aktiviteleri. Artık kitap okumuyoruz ya da film izlemiyoruz. Bu alışkanlığı okuyuculara kazandırmak tabiki benim haddime değil. Fakat bu süreçte izleyeceğim ve yorumlayacağım
filmler size düşünebildiğinizi, aslında o yoğun içerikleri sebebiyle izlemediğiniz sanat filmlerini yorumlayabileceğinizi gösterecek. Sizinle paylaştığım filmleri arkadaşlarınızla farklı evlerden izleyip üzerine konuşmalar yapın. Kendinizi ve fikirlerinizi çok memnun edeceğinizin teminatını verebilirim.
İlk filmimiz bir Quentin Tarantino filmi olan “Once Upon A Time In Hollywood”. 2018 yılında çekimine başlanan ve 21 Mayıs 2019 yılında Cannes Film Festivali’nde ilk gösterimine giren film, dönemin Hollywood yaşantısını konu almıştır. Amerikan yaşamını özümseyen ve onu reddeden insanların yaşayışlarını da bize alttan alttan hissettirmeyi başarmıştır. Açıkçası filmle ilgili önceden reklam vermek istemiyorum. Ama filmi izleseniz de izlemeseniz de ilginizi çekebilecek küçük noktalar var. Bunlara değinmek sizleri filmi izleme konusunda güdüleyeceği gibi izledikten sonra da “vay be ne film izlemişim arkadaş” demenize sebep olacak. Bu küçük noktalara değinmeden önce tanımamız gereken karakterler var tabi. Rick Dalton. Yıldızı sönmekte olan bir Hollywood yıldızı
kendisi. Film boyunca yaşadığı ün kaybından yakınır ve kendini toparlamaya çalışır. Bir de omzu yaralandığında Rick’ten daha az maliyetli olan bir karakterimiz var. Dublörlük yaparak yaşamını sürdüren Cliff Booth ağabeyimiz var. Tabiki Cliff, Rick’in dublörlüğünü yapıyor. Benim bu karaktere daha bir kanım ısındı. (Cliff rolünü Brad Pitt canlandırıyor.) Sıradan bir filmde dublörün ezik ve muhtaç hayatını gözlemlerken, bu filmde hayattan daha çok keyif alan Cliff sanırım. Evet. Rick setteyken o da Hollywood mahallesindeki evde vakit geçirmekten keyif alıyor. Rick, Amerikan tarzı hayatı simgeleyen bir karakterken, dublörümüz hippi hayatını özendiren bir karakter. Bu kadar tanıtım yeterli bence. Filmi izleyip diğer karakterleri de siz çözümleyiverin. Gelelim şu küçük noktalara.
Öyle ki film boyunca Cliff’i hiç bir film karesinde dublörlük yaparken göremeyiz. Setlerde pek çıkmaz karşımıza. Sadece arabayla köprüden geçiş sahnesinde arabanın içinde onun olduğunu gösteren bir işaret görürüz. Bizlere gösterilmez bile. Aslında burada dikkatimizi çekmesi gereken konu, Cliff’in gerçek hayatta da Rick’e dublörlük yapması. Filmin sonuna geldiğinizde eve saldıran hippileri dublörümüz ve onun köpek dostu avlar. Rick ise ihtişamlı bir sahneyle zaten can çekişen saldırganı yakarak kahraman gibi gösterilir izleyiciye. Zaten dublörümüzün hastaneye kaldırılmasından sonra ünlü komşuların Rick’e sarılması, hiç de adil olmayan bir son. Aslında filmin başındaki kısa röportaj, gerçektir. Aslında yerine oynama konusunda film içinde bir hiyerarşi var. Rick, Cliff ve Köpek bu hiyerarşinin parçaları. Rick’in içkileri, Cliff’in öylesine yapılmış yemeği ve ondan daha özensiz görünen köpek maması bu hiyerarşiyi görmemizi sağlayan detaylardan. Zaten saldırganları Cliff yerine köpeği daha bir haylamış. Cliff onları etkisiz hale getirebilecek ayıklıkta değildi. Köpek onun dublörü. Cliff de Rick’in. Filmi izleyince dediklerimi daha iyi anlayacaksınız eminim. Umarım yazdıklarım bu harika Tarantino filmini izlemeniz için sizi heyecanlandırmıştır. Film hakkında birçok detayı konuşmak isterseniz mail adresim profilimde mevcut. Şimdiden iyi seyirler.